Gelin sizle bir yolculuğa çıkalım ve buraya kilometrelerce mesafede olan, dağlarından yağ ovalarından bal akan, Türkiye'de en uzun süre yaşayanların bulunduğu bir şehre gidelim. Bu şehir Ege Bölgesi'nin şirin bir ilçesidir ve Aydın'a bağlıdır. Aydın'a bağlıdır da bu memleketin insanları uzaya bile gitse "Biz Aydın'lıyız" demez çünkü onlar Nazillili'dir. Nazilli'yi bilmeyen de bu vesileyle öğrenir. Evet, Nazilli'dir bu şehir. İlçedir ama 100 bini aşkın nüfusuyla pek çok ili katlar.
Hani dedik ya dağlarından yağ ovalarından bal akar diye. Boşuna değildir elbet. Belki de bu deyiş açıklar neden Nazilli'de yaşayan onlarca kişinin 100 yaşını aştığını ve hala sağlıklı olduğunu. Bu kadar sağlıklı ve uzun yaşamanın sırlarından biri elbette ki insanın ne yiyip ne içtiğidir. Bende en son çıktığım Nazilli yolculuğumda bu sırlardan birini açığa kavuşturmak ve sizlerle paylaşmak amaçlı Nazilli Perşembe Pazarı'na çıktım ve görüntüledim neler olduğunu.
Bu şehirde çay, muz gibi özel iklim şartları gerektiren tarım ürünleri dışında pek çok şey yetişmektedir. Yetişen tüm ürünler direkt üreticiden halka gelir. Arada herhangi bir aracı bulunmaz. Üreticiler yani çevre köylerde yaşayanlar çeşit çeşit ürün eker biçer. Yetiştirdiği ne varsa erkenden kalkar mahsullerini dalından, bahçesinden toplar ve getirir, sabah erkenden Nazilli Perşembe Pazarı'na. Öyle tazedir ve doğaldır ki bu ürünler hem sergide hem de tadına bakıldığında kendini belli eder.
Teyzemiz hatta ninemiz bol yeşillik getirmiş o gün pazara. Enginar otu, sarımsak, yeşil soğan ve kovanın içinde zeytin... Pazara getirdiklerini satasıya kadar durur sonrasında kendi ev alış-verişini yapar gider evine.
Üreticiler diğer satıcıların aksine yere açar tezgahlarını ve onların sokağı ayrıdır. Girer girmez fark edilir o doğallık, sıcak kanlılık. Büyük şehirlerdeki burnu büyük satıcılara benzemezler. Emek emek yetiştirdikleri ürünleri hevesle satmaya çalışırlar. Sergiye yaklaşınca ikram ederler. Kendi ihtiyaçlarından fazlasını pazara getirirler bazen yarım lt. nar ekşisi olur bu bazen zeytinyağı, bazen süt.
Herkes içtenlikle karşıladı beni ve fotoğraf çekmek üzere yaklaştığım bu serginin başına diğer kadınlarla toplandı ve içtenlikle gülümseyerek poz verdiler.
Süzme yoğurda kese yoğurdu denir bizim oralarda. Ailecek hemen her yemekte hatta sabah kahvaltısında bile yediğimiz için çocukluğumdan beri vazgeçilmez bir lezzettir benim için. Genelde her öğünde mutlaka bir çeşit ot yemeği bulunur yanına kese yoğurdundan ala ne yakışır. Sabah kahvaltıda da ekmeğe sürüp üzerine babaannemin yaptığı domates kurusu ektim mi değmeyin keyfime.
Bu sergide de yok yok maşallah az buçuk yetiştirdiği ne varsa kapıp gelmiş teyzelerimiz. Yumurta, kese yoğurdu, kestane, portakal, limon, zeytin, zeytinyağı, tereyağı...
Zeytinin envai çeşiti yetişir, yapılır, pazarlarda sergilenir. Siyahından yeşiline kırması, çiziği, selesi çeşit çeşittir. İstanbul'a gelirken bir daha ki gidişime yetecek kadar zeytin ve zeytinyağı stoğumu mutlaka yaparım çünkü başka hiç bir zeytin ya da zeytin yağı bana bu tadı vermez. Belki de damak alışkanlığından ileri gelir ama ilk defa tadanlar da pek çok beğenir. Hem öyle de uygundur ki fiyatlar... Zeytinin ve zeytinyağının kilosu 5 - 6 tl arasında değişir. Eğer toptan alacak olursanız bu fiyatlar daha da düşer.
Dalından yeni koparılmış tazecik domatesler, köy fırınından çıkmış ekmekler ve katmerler de bu sergidedir.
Portakal, limon, turunç kısaca turunçgiller de pek boldur bu şehirde. Hatta öyle boldur ki sokaklardaki ağaçlar bile turunç ağaçlarıdır. Pek çok şehirde palmiye vb. ağaçlar sokakları süslerken burada turunçgil ağaçları sokakları süsler ve mis gibi koku yayar. Kilosu yine insanı şaşırtacak derecededir 75 ykr. satışa sunulur.
Dağ köylerinde bolca kestane ağacı vardır ve kilosu yaklaşık 5 tl. den satılır.
Fotoğraf çekmek için yaklaştığım her sergiden önce izin istiyorum. Bana sormana ne hacet der gibi bakıp "aa ne demek çocuğum çek tabi" diyorlar. Bazıları önce kendi fotoğraflarını çekmemi istemiyorlar sonra kırmıyorlar beni ürünleriyle birlikte fotoğraflamama izin veriyorlar.
Anne kız olan bu teyzelerimiz yine de makineye bakmıyorlar :)
Hiç bir yerde görmediğiniz duymadığınız ot çeşitleri yetişir tarlalarda, bahçelerde, bağlarda, dağlarda. Bizim oralarda dalgan denilen ısırgan otudur yerdeki, kovadaki ise eneş otudur. Otların kavurması da yapılır böreği de. Kavurmasına bir yumurta kırıp yanına da kese yoğurdu aldık mı damaklar çatır çatır çatlar.
Dağlardan toplanıp sergiye koyulan kekik mis gibi kokar yanından geçerken...
Bazen bahçelerindeki çiceklerden demet yapıp getirir üretici teyzelerimiz.
Milli meyvemiz olan assolisti sona sakladım :) Kurusu da yaşı da bir lezzet yumağıdır. Yaş incirleri çatıda kurutan üreticiler kışın pazarlarda kilosu 5 - 6 tl.den kuru inciri satarlar. Şimdi mevsim gereği dolgun yeşil yaş incirler yok ama kuru incir de gönül fethetme yaş incirden aşağı kalmaz bence.
Zeytin, incir, yeşil soğan, ıspanak, ot yetiştiren zeytinyağı, kese yoğurdu, keş peyniri (lor peyniri), nar ekşisi, süt, kırmızı biber, tereyağı yapan Nazilli'li bir üreticinin tipik sergisidir bu. Zeytinyağ'ların, sütlerin pet şişelerde olması sizi şaşırtmasın zira hemen her sergide bu şekilde satılır. Adeta coca-cola zeytinyağı şiselerinin resmi sponsoru gibibir :)
Yeşillik, ot öyle boldur ki neredeyse üretici arasında kaybolacak. Fiyatlarına gelince 50 ykr ve 1 tl arasında değişmektedir. Adeta şoklanmış gördüm sizi :)
Öyle bir şehirdir işte Nazilli. Çeşit çeşit tazecik yiyecek yetişir çok ucuza satılır. Organik pazar diye aranıp durur ya büyük şehirliler işte o pazarlarda bile olmayan doğallıktadır bu ürünler. Bu şehrin insanları bilmez bir marula ya da bir kg. portakala 5 tl vermeyi yahut hormonlarla sağlıksız yetiştirilen ürünleri.
Üniversite okumak amaçlı büyük bir şehirde yaşamaya başladığımda anladım bu pazarın kıymetini güzelliğini. Başka bir yerde yaşayıncaya kadar zannediyordum ki her yer Nazilli gibi. Çocukken bazen babam haydi gel pazara çıkalım dediğinde mırın kırın eder çıkmazdım pazara. Halbuki şimdi her Nazilli'ye gittiğimde perşembeleri erkenken kalkıyorum pazar uğruna. Semt pazarlarında ürün seçmeye izin vermeyen satıcılar ya da samimiyetsiz süpermarket tezgahları yerine Nazilli Perşembe Pazarı'nda üreticilerle sohbet etmek, attığım her adımda bu doğallığı hissetmek bana huzur veriyor ve beni dinlendiriyor resmen. Hal böyle olunca en uzun süre yaşayan insanların Nazilli'den çıkmasına şaşırmamak lazım sanırım :)
insanların neden uzun ömürlü olduklarının nedeni görüldüğü gibi çok açık.Yedi yıldır İstanbul'da görmediğim doğallığı, bolluğu, bereketi hala memleketimde görmek güzeldi.Nazilli klasiği perşembe pazarına gittik geldik teşekkürler;);)
YanıtlaSilbir parça da olsa memleket özleminizi dindirebildiysem ne mutlu bana :) yorumunuz için teşekkür ederim :)
YanıtlaSilharika olmuş özge'ciğim. nazilli ve doğal ürünleri ancak bukadar güzel anlatılabilirdi. ellerine, emeğine sağlık...
YanıtlaSilnazilli'den uzakta yaşayan bir nazillili olarak ne kadar özlediğimi anladım.
YanıtlaSilinsan uzakta yaşayınca ve bir hayat koşturmacasına kendini kaptırınca pek gidemiyor memleketine, bende öyle bir özlemle yazdım bu yazıyı, nazilli atmosferini yeniden yaşamanıza yardımcı olabildiğime çok sevindim.
YanıtlaSilFirmamız Dell yetkili servisi bloğunuzu uzun süredir takip ediyor. Yapmış olduğunuz paylaşımlar ilgimizi çekiyor.Çalışmalarınızın başarılarını dileriz.
YanıtlaSilSevgili Dell Yetkili Servis çalışanları takibiniz beni çok mutlu etti. İyi dilekleriniz için teşekkür ederim. Nice paylaşımlarda buluşmak üzere. Sevgiler :)
YanıtlaSilyazı ve resimler çok güzel. rahmetli ablam nazilli'de yaşadığı için sık sık giderdim. yeğenlerim hala orda yaşadıkları için ara sıra giderim. pazarda dolaşması hakikaten büyük keyif. en sevdiğim de yaz ayında karadeniz pastanesi'nde koruk suyu içmek.
YanıtlaSileneş otu dediğiniz de sanırım bizim köşklüler olarak sarmaşık dediğimiz ot. kedirgen vardır bir de o da harikadır.
merhaba mehmet bey, beğeniniz ve yorumlarınız benim için çok değerli, teşekkür ederim. Karadeniz pastanesi Nazilli klasiklerindendir. Evet eneş otuyla sarmaşığı kastetiyorum :)
YanıtlaSil