24.08.2012

Hepsi Dalından, Bağından, Bahçesinden, Bostanından

Hani Ahmet Kutsi Tecer'in bir şiiri vardır. Şu dörtlükle başlayan "Orda bir köy var uzakta, O köy bizim köyümüzdür, Gezmesek de tozmasak da, O köy bizim köyümüzdür." Benim için de uzaklarda Burdur'un Yeşilova ilçesine bağlı bir Güney kasabası var. Ama ben geziyorum tozuyorum oralarda. Çünkü babaannem ve dedem yaşar orada. Çocukluğumdan beri her yıl onları ziyaret eder, bir süre vakit geçiririz. 

Dedemin bağları bahçeleri vardır orada. Sağlığında ektirip biçtirirdi oraları. Şimdi babam ilgileniyor bağ ve bahçelerle. Temmuz ayında babamla birlikte bir kaç günlüğüne babaannemi ziyarete gittik. Fırsat bu fırsat deyip ben de etrafı fotoğraflamaya ve eskisi gibi her şeyi tazecik dalında görmeye tatmaya karar verdim. Sabah 6'da kalkıp bahçeleri dolaşmaya başladık babamla. 


İlk durağımız susam tarlası. Simitin, poğaçanın hatta suşinin üstünde görmeye alışık olduğumuz tahinin hammaddesi bu bitkinin bu halini görmeyince zihinde canlandırmak zor. Ama işte kendisi bu, "Çiceği Burnunda Yaş Susam."


Sabah kahvaltısında çıtır çıtır bu biberleri çok severim. Az sonra dalından tazecik köy biberlerini toplayacak ve kahvaltıda afiyetle yiyeceğim.  


Biberlerin arasında mis kokulu fesleğen. Özellikle makarnalarda çok kullanırım fesleğeni, bir iki dalı bile değiştirir yemeğin tadını. Tat başka bir boyuta taşınarak damak çatlatana doğru yol alır. 


Babamın domatesleri yerde yetişiyor. Meyve vermiş ancak henüz olgunlaşmamış. Sebze olarak bilsek de aslında meyvedir, kendileri üstelik patlıcangillermiş sülalesi. Bunu duyunca şaşırmıştım. Hakkında araştırma yaptığım güne kadar, sadece kokulu ve organik olmasıyla ilgileniyordum. 


Atılan fasulye tohumu, toprağın altında sarmaş dolaş köklerle bağlanıyor hayata. Hayat veren topraktan yüzeye çıkıyor tek başına. Ardından, toprağın üstünde duracak çiçekleriyle, meyveleriyle.



Karpuz daha minicik. Lezzetlenip, olgunlaşacak bu bostanda. Biraz berisinde kavun çiçekleri var. Önce kelek olacak, sonra kavun. 


Bağa geçmeden bir akrabamızın bahçesine uğruyoruz. Sabah çayını orada içeceğiz ancak benim çayla pek aram olmadığından ev sahibi bir kaç dal nane topluyor ve bana nane çayı yapıyor. Dalından koparıp yemenin, içmenin tadı başka. 


Bu bahçenin domatesleri yavaştan kızarmaya başlamış. Bunlar bizimkilerden farklı, yerde yetişen cinsten değil  salkım domates. 


Bahçelerinde henüz açmamış kabak çiçekleri var. 


İsmini şu an hatırlayamadığım bir cins turp. Hollanda'dan getirmişler tohumu. Tadı nasıl bilmem ama rengi şahane, bayılırım! 


Bu sene havalar nohuta yaramamış. Babamın ektirdikleri de pek hüner atmamış. Kurumuş kalmışlar. Az da olsa içlerinde hala yeşil olanlar vardı. 



Burdur Dimriği üzümü bağları. Üzümler daha koruk. Bu hali de afiyetle iş görür, ekşimsi patlıcan, biber turşusuna ala yakışır. Bağ bozumunda tekrar gelmek lazım buralara. Birazı pekmez olur, birazı şarap, birazı kurutulur, birazı öylece yenir. Asıl keyif o zaman. 


Ağaçları da var babamın. Mesela nar, ne güzel çiçek açmış. 


Buruk tatlı sarı eriğin reçeli olur, marmelatı olur. 


Sarının yanında, esmeri de var. Bu esmerle birlikte kendinizi badem ile, fındık ile, fıstık ile besleyebilirsiniz. 


Unun, ekmeğin sofralardaki temel besinlerin hammaddesi buğdaylar sararmış çoktan. Harmanda, önce biçilip dövülecekler. Ardından öğütülüp un, ekmek, kek, börek yahut pasta olacaklar. 


Ve ayçiceklerimiz ya da günebakanlarımız. Henüz içleri çekirdekle dolmamış. 


İçleri çekirdekle dolunca, tek tek çıkarıp onları yiyeceğiz. 

Meyve ve sebzelerimiz henüz bebek, ya toprağın altından yeni çıkıyor, ya ancak olgunlaşıyor. O gün, erikler ve biberler hariç hiç birinin tadına bakamadım ama en azından gelişimlerini gözlemlemiş oldum. Yenilebilir kıvama gelenler babacığım tarafından adresime kargolanıyor o ayrı ama dalından koparıp yemek bir başka. 

1 yorum:

İlginiz için teşekkür ederim.